23 Eylül 2010 Perşembe

Hayat beni şaşırtır.

  • Lan her şeyi buraya yazmıycam artık. 15 izleyicim var ama okunuyo yani. Sırlarım dedikodularım ortaya dökülüyo. Net ortamından zaten korkuyorum. Yok yea korkmuyorum artık. Korkunun ecele faydası yok. Hepimiz ölcez.
  • Bidaha da birine tiki dersem, iki olsun ulan!
  • Bu sene çok hırslıyım. Polinom çalıştım mesela demin. Bu sene çok fena inek olcam.
  • Kalitesiz mouse pad de çok sıkıntılı ya. Kenarından kıvrılıveriyo ya. O üstündeki plastiği ayrılıyo ya zeminden. Ben çok üzülüyorum.
  • Bunu yazarken gözüme habire 'kazanç sağlayın' kısmı takılıyo. Lan aklım fikrim olayı sermayeye dökmekte.
   

Millet, bu Kim Noorda. Çok kıl olduğum için, bu ünlüyü burda öneriyorum. RPG ile ilgilenen birileri varsa, tepe tepe kullansın. Çünkü şu an çok sinirliyim. Bu kadar.
Ayrıca Frida kadar olmasa da, çok taş yahu!

21 Eylül 2010 Salı

Henee.

  • Okul da başladı. 10 olduk. Ama hiç 9 ezmedim. Hiç waffle yemedim, Abercrombie'nin nasıl telaffuz edildiğini hiç öğrenemedim. Bunlar benim için korunması gerkeen değerler. Hala komünist olabilirim yani, evet.
  • İlacım yere düştü dün akşam. Ve kayıplara karıştı. Bizim evde eşyalar düşünce yok olur.Işıldakla, pul kadar ilacı aradım. Bide sayılıymış ilaçlar. Herifler cimri abi. Ha biraz daha koy içine, ölür müsün? 9 ilaçla düzelemiycem. Annem yenisini alşırız dedi. Ben de para sı.ıyoruz zaten dedim. İyi demişim he.
  • Ben çok önyargılı insanım ya. Birinin sevdiği müziği görmeden karar veremiyorum mesela. Ya da iki geyik yapmadan falan. Biri düğüne falan giderken abarttıysa halini, kendisiyle derhal ilişiğimi kesiyorum. Bu mu en yakın arkadaş formülü lan?
  • En çok da, sadistçe sevinmeyi seviyorum. Ama hayır, deşifre edemiyciiim burda. 
  • FS kapandı benim. Ama içimde de ufak bi heyecan. Acaba sütyenci sapık (ice truck killer gibi oldu lan) neler diycekti? Genzimde bi yerde o merakı taşıyorum. Evet. Tam geniz galiba ora.

17 Eylül 2010 Cuma

Gözlerim kan çanaaa.


  • Bugün bizim 2. muhabbet kuşumuzun fotoğrafını çekmeye çalıştım. Ama zor oldu. Tabi bi elimde, içi çekirdek dolu kapta fantezi yapmaktaydı. Ondan yakalayamadım ânı. Bu da devaintart'tan temsili.
  • Bugün yine babanne anım var. Ama yazmıycam. Utanıyorum.
  • Ben geçende Alpay Erdem'in herkesin yazdığını bişey yaptığı (hayır, bilmiyorum adını. gönderen görünerek alıntı gibi bişey.) bi anda kendisinin Twitter'ına bişey yazdım. Umduğumu bulamadım. O günden beri sigara bağımlısıyım. Dertliyim.
  • Formspring'im yeniden aktif. Çünkü kıçımda pire var benim, duramıyorum. Abi yeni gelen soruların yarısı sütyenimle ilgili. Ben anlamıyorum. Ya hepsi farklı anonim, delinin biri kuyuya taş attı misali. Ya da manyak bi sapığım var. Ya da her gece uykularımı kaçıran o sapık(lar) durmuyor, harıl harıl çalışıyor! 2 yıl önce yaptığım hata, bana sütyenli sorular olarak mı geri dönecekti Allah'ım?!

16 Eylül 2010 Perşembe

Duman

En büyük tutkularımdan biri. 

Havaya süzülürken tüm ihtişamıyla, avuçlamamak için zor tutarım kendimi. Kendi kendine yaptığı burgular, kavisler; tam anlamıyla gizem. Ve mucize. Sanki, Tanrı'ya inanmak için var. Tanrı'ya ulaşmak ya da. Bilemiyorum. Ben yalnızca, büyüleniyorum İzlemeye doyamıyorum. Gözlerim önünde, gerçeklik akıyormuş gibi. Ulu derelerden akan buz gibi su ya da. Havaya karışan önemli her şey gibi. Zaman gibi.


Bugün de bir sopa yaktım. Söndürdüm. Kaldırdım havaya. Ve izledim. Siz izlemediniz mi o mavi uçuşu? Bakmış ama görememiş olabilmeniz de muhtemel. Herkesin ağzında bi' sigara, doğaldır elbet. Müptela olsam dumana olurdum. Ama odunlardan bi' tanesini tercih ettim yalnızca. Saten gibi, ya da ipek, uçuşan o çizgileri gözlerimle izledim Parmaklarımla dokunmak istedim saflığa. Dakikalarca. Başaramadım. O an hüznü de yaşadım. Sopa benim etrafımda dönünce, kendimi güvende hissettim. Seslerden torpilli gibi. Burnuma dolan yanık kokusu beni koruyordu sanki. Ve üşümedim. Genelde hep üşürüm, ama ısıttı beni. Esrarıyla boğdu. Bilinmezliğiyle sarmaladı. Ve uyuttu beni. Karanlık bir sise uyuttu.

10 Eylül 2010 Cuma

Yekamee yekameee.


Bugün arkadaş buluşması vardı. Arkadaş buluşması genelde YKM önünde gelişir Ankara'da. Ve ben hep geyik olan taraftayım, evet.

YKM önünde arkadaş beklemek bi' sanat.
İnsan her şeyden önce hırsız olmalı. İnsanlar arkadaşına kavuşup, kendini savunmak adına gölgeye sığındıkları ufak barınaktan -yuvadan- çıkıyo ya, o an çok önemli. Hamle yapacak doğru anı seçmelisin ki, hem o sığınağı bir an önce kapmalı, hem de 'ben çok hevesliyim hatta gölgeye koşuyorum' imajını yaratmamayı becermelisin. Bıçak altında dolanır gibi. Çok mühim o ince çizgi.

Kavuşmaları izlemek de tadılması gereken bi' deneyim. Çok bekleyen insan, o anı izlerken özlem duyar. Orta yaşlıysan ve bi' soluklanmak adına en konforlu banka oturup günümüz gençlerine "n'olcak bu ülkenin hali" bakışları atıyosan, nostalji olabilir. Odun gibi duygusuzsansa yapmacık geliyo. Deneyimledim.

YKM önünde bekleyen insanla arkadaş olunur. Çünkü bilirsin ki; o vaktinde gelen, gelecek insandır. O yamuk yapmaz. Bekletmez. Temizdir o. Ve gururlu. Ergenliğinin en parlak vakitlerini yaşamakta olan insanı, YKM'nin tencere tava reyonunu gezmeye zorlayacak kadar zalım değildir en azından.

8 Eylül 2010 Çarşamba

I have a dream. Free at last...

Hayır, bu alıntının konumuzla bi' alakası yok. Benim bi hayalim var, ama kesinlikle dünyayı değiştirecek, güzelleştirecek bi fikir değil. Kafa dengi birilerinin bu sokağa taşınmasını istiyorum.

Apartmandan, yan apartmandan, karşı apartmandan; ne zaman biri taşınsa, hayallere dalıyorum. Keşke, diyorum, böyle yaşıt birileri olan biri taşınsa. Geyik yapabilse. GNR'nin adını da duymuş olsa. Belki Don't Cry'ı bilse. Syd Barret'ı tanısa, glam nedir haberdar olsa... Ama yok. Hep 3+ çocuklu aileler taşınıyo. Kadın türbanlı oluyo, çocuğunu sokağa salıyo. Bide çocuklar hep ufak. Doğurup doğurup geliyolar anasını satiim. Lan bi durun, şu çocuklar da büyüsün, çocuklar da çevrenizdekiler de bi gün yüzü görsün. Ama yok. Akılları fikirleri oynaşta. Ben anlamıyorum.

Şu anda karşı apartmanda bi daire boş. Evet, ilan ediyorum. İsteyen varsa gelsin buraya taşınsın. Yeter lan. Tak etti lan. İndirim konusunda yardımcı olucam. 3+1 kombili.

7 Eylül 2010 Salı

Pet şişe

Axl'ın kafasına atılan pet şişeleri anlamıyorum. Başta yazmıycaktım bu konu hakkında, ama oldukça pasif olduğum ama her cümlesini okuduğum forumdaki ateşli tartışmalar gaza getirdi. Valla benim bi suçum yok.
Abi sen o konsere gliyosun. Niye? GNR seviyosun. Sen madem GNR seviyosun, sen bu Axl'ın huyunu biliyosun o zaman. E o zaman ne bu şiddet be abi? Ben olsam değil bir, iki dört dokuz saat de beklerim. Orda sen GNR dinliycen abi, boru mu?! Neden yapıyosun bunu kardeşim desem, cevap da belli. Slash'ten oluyo abi bunlar. Millet zaten çok-sivri-dilli-patavatsız-saldırgan Axl'a kıl, patladı tabi. Ama ben çok sinirlendim. O şişeleri bi şeyler* yapmak istedim.
Saygılar.

5 Eylül 2010 Pazar

Babannem ayıp konuştu

Bugün bahçede yemek yedik. Bizim bahçede çok şey olur. Salatalık domates vb. Babam, babannemin arkisi* Emine teyzeye bir saltalık kopardı, ikram etti. Ortamda sadece bayanların olduğu bi anda, babannem salatalığı alıp tipine baktı. Kaldırdı havaya, 90 derece açı verdi. Ardından o kelime düştü dudaklarından. "Taşak." Babannem böyle konuşurken, genlerimden gelen bu edepsizliği hangi boyuta kadar koruyabilirim ki?

4 Eylül 2010 Cumartesi

Tavlacı deniz.

Bilen bilir, ben pek iyi tavla oynarım. Feysbuk’ta tavla oynamak da çok sevdiğim şey.

İlk olarak, insanın egosu tatmin oluyor. Bir dönem profil resmi olarak 11 tane Axl Rose’lan 1 tane Deniz Ç. resmi kullandığım bi foto vardı. O varken, hiç kimse oynamıyodu benle. Tabi, turuncu sakallı pzvnk kılıklı bi insan sonuçta. Ne zaman ki unisex ismim nedeniyle insanların kafasındaki soru işaretlerini kaldırarak ‘ben kızım’ fotosu koydum, o zaman herkes bi oynadı benle. Puanlarımı bi katladım. Açıkçası egom da parladı biraz.

Ama orası çok kültür mozağiği (nasıl yazılıyo lan bu?), o çok ilginç. Bi keresinde Fight Club avatarlı insanla oynadım. Bi keresinde de Fırat avatarlı. Bi keresinde de GNR dinleyen! Şöyle ki ismi Timuçin Bulbudak gibi yaratıcı isimler olan arkadaşları bulup bakıyorum neyin nesiymiş diye. Deniz Ç. dünyada 20304782 tane olduğu için, içim rahat.

Demin de, kel bir adamla oynadık. Yendim bunu ben. (Sakalından utan be!) Aşkta kazanıcaksınız deid. Lan, ne iş amca dedim. Sen hem sovana dönmüşsün, hem bik bik ediyosun dedim. Yok, demedim. Rövanşta da yendim, kapattım.



* Bu, Babanne Kaosu ve İncirli'de Sol Propagandası, tumblr'ımdan alınmıştır. Orda okumuş olanlar amelelik yapıp bidaha okumasın.

Babanne Kaosu


Bilen bilir, benim bi babannem var. Bizim üst katta yaşıyo. Doğduğumdan beri. Bakmış bana vakt-i zamanında falan. Bi de bilen bilir, ben Kıbrıs’a gittim. Konser şeysiyle falan. Bugün de bu konseri yayınladılar demin. Babam dedi babanneni çağır, izlesin. Tamam dedim. Bi’ de mutlu oldum inceden. Çünkü benim babannem beni hiç beğenmemiştir, 4 yıldır çaldığım müzik aletinde de bi bok beceremediğimi düşünmüştür; çünkü hiç bi çal bakalım dememiştir. Bu babannem izledi ilk. Sonra kalktı ve komşusu Aysel Teyze’ye gitti. Ben böyle şeylere üzülürüm arkadaş. Nerdeyse babam kadar sakalı olan Aysel Teyze’yi bana tercih etmesi, koydu. Bidaha da bok çağırırım bişeye. Of.

Tabi bundan size ne? Ama nereye yazayım arkadaş. Feybuk’a yazayım da cümle akraba hısım ahbap mı görsün? Görmesin. Açıp burayı okuyosa da helal olsun, ne diyim.

İncirli'de Sol Propagandası

Bilen bilir, ben İncirli’de oturuyorum. Geçende de ben babannemin üzüm, kayısı gibi hayati ihtiyaçlarını kaşılamak adına babamla sebze pazarına gittim.

İncirli’de oturuyorum dediğimde, istisnasız herkes “ora nere lan” der. Ben de derim ki Keçiören’e bağlı. Ama hemen de not düşerim “Ama ben Keçiören’den nefret ediyorum.” Neden? Çünkü Keçiören sofu, dinci, yobaz bir semt. Çarşaflısı türbanlısı eksik olmaz. Tayyip zengin olmadan önce, o da eksik değildi. Ama ben ne göreyim? Pazarda genç genç insanlar, ellerinde “Sol” isimli gazeteyi tutuyorlar, satıyorlar. Allahım, beni nasıl bir umut aldı, nasıl. Böyle bi’ mutlu oldum. Babam aldı gazeteden falan. Gayet sağlam, hoş. Zaten babam söylerdi benim hep, İncirli eskiden sağlam bir yerdi diye. Eskiden İncirli’nin girişinde beklerlermiş, faşoları almazlarmış falan. Öyle bir döneme ev sahipliği yapan caanım (hayır, çok da caanım değil şimdi) semtimin halini görünce içim acırken, bu gazete mutlu etti biraz. Umut verdi.

Pearl Jam

Pearl Jam severim. Yani birkaç şarkısını dinledim, bir Facebook testinde yıllar önce Eddie Vedder çıktım, Into The Wild filminin müziklerine bayıldım. Yalnızca o kadar severim. Ama Pearl Jam'in benim hayatıma girişi, hoştu.

Biri vardı. Bir abi. Şarkılar gönderirdi bana. GNR konuşabildiğim ilk insandı. Even Flow, Alive, Black ve Jeremy. Bu dörtlüyü göndermişti bana. Çok sevmiştim. Hala o 4 şarkıdan birini dinlediğimde, sanki yanımdaymış gibi hissediyorum. Hayır, anlatım bozukluğu yaptım. Şu an yanımdaymış gibi değil; o zaman yanımdaymış gibi. Çünkü aslında öyle biri yok. O öyle biri değil. Şizofren değilim.

Müzik zevkimin içine çöreklenmiş bir insandır kendisi. AC/DC'yle de o zaman tanışmıştım. TNT. Bi kere de Secret'ı çok aramıştım. e2'de Dexter reklamında çalardı. Bulamamıştım. Sonra bigün alınan dosyalar'ımı elerken bi baktım, bu şarkı. Allam nasıl seviniyorum ama. Koşuyorum evin içinde. Sonra bu ben yolladıydım dedi. Benim için öyle biriydi işte. Ama aslında yoktu. Hayır, gerçekten şizofren değilim.

2 Eylül 2010 Perşembe

Ben bigün maça gittim.




Ben maça gittim bugün, evet. Çok keyifliydi, anlatamam. Bir Çin takımı bu kadar boktan olabilir. Çin'i boy sırasına sokmuşlar, en uzun 5'i sahaya sürmüşler gibiydi. Zaten 47 sayı fark yediler. Sinan olsun, Ömer Aşık Olsun, Semih olsun, smaç yapan ellerinden öperim.
Ama tabi, hep yaptığım gibi olayın farklı noktalarına dikkat çekeceğim.
En ucuz bile 44 lira. Ben de memur çocuğuyum. Bu 44 liralık yer tam köşe oluyor. Balkonun kenarı. Neyse, Allahtan orda en öndeydik. Ama ortam nasıl boktan, nasıl boktan. Binayı bitirememişler, belli. Daha alçılıydı duvarlar. Kablolar dışarda. İnşaat mod on.
İçeride kuşlar uçuyo'du. Yabani güvercinler. Cidden bak. Biz bide yukarda oturduğumuzdan, saçımı sıyırıp pike yaparak karşıdaki spotların arasına giriyordu. Bizim yaptığımız organizasyon da böyle olur.
Bi de birbirine vurulan o balonlar. Zbuv, zbuv, zbuv! Kafama sçtı. Millet bişey izlemeyi bilmiyo yea.

Ve bir de, yanımızda oturan teyze vardı. Sanırım onu maçtan daha fazla anlatıcam. Şişmandı. Ayağında pembe Nike'lar vardı, ama bunu hak etmiyordu. Maçı izlemiyordu bile. Habire Hido diye bağıran şişman bir oğlu vardı. Şişmanlardı. Garip diyaloglarına kulak misafiri oluyordum. Bi ara bize döndü (Rusya-Yunanistan* maçında) "Bizim düdüğümüz vardı," dedi. Şaşırdım. Övünüyor muydu? "Aldılar kapıda. Ama Yunanlılar davul getirmiş. Yabancı oldukları için bişey demediler tabi." Tombik parmağıyla davulu işaret etti. Kırgındı. Oyuncuların kafasını karıştıracağını düşünememişti zaar. Kafa sallayıp bir koltuk yana kaydık. Babamla çok eğleniriz. Bu yüzden, Rusya taraftarı olup eğlendik. Biz Rusya'yı alkışlarken, tombul oğluna şöyle dedi; "Yunanlarla savaşmış mıydık? Rusyayla da savaştıydık." Dedim, çüş lan. Yunan lan. Düşman lan. İlkokul 3'ten terk olduğunu düşündüm. Neyse, o maç bitti. Bizim maçın sonlarına doğru, düdüğünü anımsayıp hüzünlenmiş olacak,"Davullular gitti," dedi bana doğru. Gülümseyip başımı çevirdim. O insan annem olsaydı, intihar ederdim, diye düşündüm.

Zbuv.

Çok sıkıntılı.

  • Tanışma evresinden nefret ediyorum.
    İnsanlara 'ben biraz asosyalim' dediğimde, çoğu inanmaz. Birazı da inanır, yalan değil. Ama sebebi şu; tanışma evresini geçtiğim insanlarla çok eğlenceli bi' tip oluyorum. Konuşkan, geyik şamata gırla. Ama yok arkadaş. Tanışamıyorum. O ilk tanıştığım günler o kadar sancılı geçiyo' ki. Ne desem şimdi. Özneyi nerde kullansam bile diyorum. Yok lan o kadar demiyorum. Neyse işte, zor oluyo'. Bu yüzden bunu okuyan yabancı bi insan varsa, tanışsın lan benle. Ben yapamıyorum çünkü.
  • Hava soğuyunca çok sevindim. Kızlar yazın devamlı bakımlı olmak zorunda ya, ben çok sinir oluyorum buna. Üşeniyorum da biraz. İçim rahatladı. Hayır, kesinlikle kendimden utanmıyorum.
  • Ramones dinliyorum. Bakalım nolcek.
  • Maça gitcem bugün. Bakalım nolcek.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Albüm: The Final Frontier (2010)


Iron Maiden albümlerini sonuncudan başlayarak dinlemeye karar verdim. Şarkıların yarısını, albümlerden bihaber dinledim zaten. Nizami bir değerlendirme yapma niyetindeyim bu sayfada.
Albüm... Bilemiyorum. Mother Of Mercy ve Coming Home sevdim yalnızca. Daha iyi işler yapabildiklerini de bildiğimden, beni doyurmadı albüm. (Oha orijinal eleştirmen cümlesi kurdum.)

Albüm: Skull Ring (2003)



Iggy Pop'u rüyamda bi' çıtır olarak görmüştüm. Genç, çıtır bir rock&roll bebeği gibi. Trainspotting'in hemen ertesi günüydü. Film neden öyle bir şey yarattı bilinç altımda, bilmiyorum. Uyku sersemi gerçekten düşünmüştüm, öyle miydi lan diye.
Neyse, bu da böyle bi' anımız.
Albüm o kadar hareketli ki, bir ölüyü bile diriltebilir. Özellikle Superbabe ve Private Hell çok hoşuma gitti. Private Hell'deki keskin ritim öne çıkarken, bir anda yumuşayan sesle 'parivate hell' denmesi... Cümle de kuramadım. Neyse, hoş yani.
Little Know It All, daha önce de zilyon kere dinlediğim bir şarkıdır. Tatilden dönerken, 6 saatin en az 2 saatinde bu şarkıyı dinledim. Tam yol şarkısı, ama bana biraz ergen grup şarkılarını anımsatıyor. Aaa fark ettim de, Sum 41 destekliymiş. Eh, tabi öyle olur.
Rock Show. Oha, ne fırlama şarkı. Klasik Peaches etkisi. Albümle tamamen bağımsız.
Motor Inn. Çok iyi. Birazdan Peaches albümü indireceğim sanırım.