Bendeki böcek fobisi o kadar hat safhada ki, banyo tavanımızdaki deliği böcek -dev tarantula- sandım ve sıçradım elimi yıkarken.
Evet, banyomuzda delik var. Çünkü babannemin evi tadilatta ve işçi onun banyosunu yıkarkene, elinin ayarını kaçırıp bizim tavanı da deldi. Tam klozetin üstü. Evet, s.çarken babannemle muhabbet edebilicez artık, yaşasın.
Bide ben öyle salağım ki, tam banyo manyo kullanıma kapalıyken içtim iceteamango'ları. Ama nasıl içtim, öyle böyle değil. Şimdi biraz çişim var, tuvalete de gidemiyorum. Napıcam hiç bilmiyorum.
Banyodaki bi' delik de insanın canını çok yakıyo arkadaş. Şimdi ilk etapta, bastığımız yerin (toprak diyerek geçmiyoruz bu arada) ne denli ince olduğunu gördüm. İki tepinsem alt kat komşusunun kucağında olabilirim yani. Hayali de bi ilginç oldu, neyse. İkincisi de, böyle nerden geldiği belirsiz gibi, yetim öksüz gibi bi ışık sızıyo içeri. Özellikle gündüz, çok acayip. Böyle nur inmiş gibi. S.çarken utanıyo insan.
Bu kadar da sövmeli mövmeli yazı yazdım. İnşallah aile büyükleri, öğretmenler falan okumamıştır. Biraz da tırstım şimdi. Okudularsa, her bir "s.çmak" fiilini "boşaltım yapmak" olarak sansürlesinler kafalarında. Ama bence fazla da kurcalamasınlar. Sonra sigaranın üzerindeki çiçekler gibi olur çünkü.
Ayrıca ben öyle de bir kurnaz insanım ki, bu "Delik" isimli yazıyı saat 23.57 gibi bi tarihte yazıp, sonra editledim. Maksat, 4 Temmuz günü yavan görünmesin. Bir mini çakalım ben.
Sevgiler.
4 Temmuz 2010 Pazar
İdoller
Gençliğin gözdesi olmuş insanlardan bahsetmek istiyorum. Özellikle rock/metal dünyasında.
İlk aklıma gelen Ozzy Osbourne şüphesiz. Benim de idolüm, ben için de çok özel. Hani idolüm dediysem, sahneye çıksam bigün civciv ezmem tabi. Müziğinden hoşlanmadığım biri bunu yapsa, kesinlikle cani gözüyle bakardım. Bu durumda bariz şekilde taraflıyım o zaman, dimi?
Ozzy Osbourne diyoduk. Ozzy kimlere ilham kaynağı olmamış diye düşünüyorum. Bana bile oldu falan. Yok, henüz olacağı bi' şey yapmadım. Ama kesin olur. Ah be, neden okul açılınca geliyor?
Aslında olay sadece Ozzy değil. Biz -ben demiyorum, cidden biz- bir şeyleri öylesine seviyoruz ki, önceliklerimizi tespit etmekte güçlük çekiyoruz. Mesela ben Axl Rose'un hayatını, birçok Türk büyüğünden, ya da ciddi ilim adamlarından -evet, ilim- falan daha çok biliyorum. Annemin hayatından daha çok biliyorum lan! Ama bir yandan annemi daha çok seviyorum. Eh, bi zahmet. İşte bu garip biraz. Gerçek anlamda sıkı fan olabilen biriyim, ki seviyorum da bunu. Guns N' Roses hakkında bulduğum her şeyi okumak,izlemek, dinlemek, İngilizce yazılardan bile bir şeyler çıkarmaya çalışmak, araştırmak hoşuma gidiyo' mesela. Ama bazen de sorguluyorum işte böyle.
Mesela bi' de şeyi düşünüyorum, size de oluyo' mu acaba. Şimdi ben bu rock/metal işlerine kuzenlerim sayesinde sardım, etkilenme yani. Ki herkeste böyle başladığını düşünüyorum ben. Birinden duyarsın, dinlersin, beğenirsen sararsın. Sonra kendin geliştirirsin falan. Mesela kuzenlerim Eminem fanı olsaydı, o zaman ben nolurdum? Oha yok artık. Yok bi' şekilde hoşlandığım türü bulurdum yine diye düşünüyorum. Poison'suz hayat mu geçer çünkü?
Yine de yelpazeyi geliştirmek lazım diyorum ve başıyla kıçı çok alakasız olan bu gereksiz ama anafikri mevcut yazıyı noktalıyorum.
Sevgiler.
İlk aklıma gelen Ozzy Osbourne şüphesiz. Benim de idolüm, ben için de çok özel. Hani idolüm dediysem, sahneye çıksam bigün civciv ezmem tabi. Müziğinden hoşlanmadığım biri bunu yapsa, kesinlikle cani gözüyle bakardım. Bu durumda bariz şekilde taraflıyım o zaman, dimi?
Ozzy Osbourne diyoduk. Ozzy kimlere ilham kaynağı olmamış diye düşünüyorum. Bana bile oldu falan. Yok, henüz olacağı bi' şey yapmadım. Ama kesin olur. Ah be, neden okul açılınca geliyor?
Aslında olay sadece Ozzy değil. Biz -ben demiyorum, cidden biz- bir şeyleri öylesine seviyoruz ki, önceliklerimizi tespit etmekte güçlük çekiyoruz. Mesela ben Axl Rose'un hayatını, birçok Türk büyüğünden, ya da ciddi ilim adamlarından -evet, ilim- falan daha çok biliyorum. Annemin hayatından daha çok biliyorum lan! Ama bir yandan annemi daha çok seviyorum. Eh, bi zahmet. İşte bu garip biraz. Gerçek anlamda sıkı fan olabilen biriyim, ki seviyorum da bunu. Guns N' Roses hakkında bulduğum her şeyi okumak,izlemek, dinlemek, İngilizce yazılardan bile bir şeyler çıkarmaya çalışmak, araştırmak hoşuma gidiyo' mesela. Ama bazen de sorguluyorum işte böyle.
Mesela bi' de şeyi düşünüyorum, size de oluyo' mu acaba. Şimdi ben bu rock/metal işlerine kuzenlerim sayesinde sardım, etkilenme yani. Ki herkeste böyle başladığını düşünüyorum ben. Birinden duyarsın, dinlersin, beğenirsen sararsın. Sonra kendin geliştirirsin falan. Mesela kuzenlerim Eminem fanı olsaydı, o zaman ben nolurdum? Oha yok artık. Yok bi' şekilde hoşlandığım türü bulurdum yine diye düşünüyorum. Poison'suz hayat mu geçer çünkü?
Yine de yelpazeyi geliştirmek lazım diyorum ve başıyla kıçı çok alakasız olan bu gereksiz ama anafikri mevcut yazıyı noktalıyorum.
Sevgiler.
3 Temmuz 2010 Cumartesi
Gaza geldim.
- Ben hep komik olduğumu düşündüm. Düşünüyorum da. İnsanlar da düşündürtüyo'. Kelimelerle güldürmek güzel. Hadi gülün.
- Şimdi ben bu madde zımbırtısını koyunca, sanki böyle mizah dergisinde yazıyomuş hissine kapılıyorum. Sonra da egom biraz tatmin oluyo.
- Geçenlerde biri formspringime şey yazmış. Şey. Dur lan aynen kopyalıycam. "facebookda payLaşıp durmaktan zevk mi alıyosun ? bi payLaşma duvaRımızı kirlettin . soRulmasından , senle dalga geçilmesinden hoşlanıyo musun ?" Bi an durdum kıza/oğlana hak verdim. Çünkü bikaç tane böyle arka arkaya denk gelmiş bu. Sonra biraz üzüldüm. Utandım falan. Ama baktım sonra bidaha, lan dedim, L'leri büyük yapan bi ibiş mi engel olucak bana? Böylesine de isyankarım. Sonra "Rahatsız olana gelsin." diye bidaha paylaştım. Onun da bir sonraki sorusunda belirteceği gibi, egom tatmin oldu!
- Bir yazıda iki kere "egosu tatmin olmak" kalıbını kullanmak bence kıyamet alameti gibi. Kelebekler gibi.
- Geçenlerde ben Bülent Üstün'e mail attım. Bana normalde böyle kocaman bi medeni cesaret geliyo, o anlardan birinde yaptım bunu. Ama cevap atmadı. Tahminen mal mı bu dedi. Şunu bir mizah dergisinde yazma ihtimalim de ona oranlı olarak azaldı.
- Şimdi ben yemek yedim de, telim hep oynadı. Bence ben tel taktığım için 30 kilo olabilir, bodur bir model bilem olabilirim.
Fantafest
Evet, daha evvelsigün (nasıl yazıldığını bilmiyorum) Fantafest'e gittim. Bir Kıbrıs uğruna Soni'ye gidememenin acısı ise tabi ki çıkmadı ya, neyse.
Konserlerden falan bahsetmiyorum, onlar sıradandı. Şebo'nun sadece kafasını gördük, evet. Kıç kıça milletle, Ceza fanlarıyla. Hoş bir deneyim değildi.
Ben daha çok konser tiplerine değineyim diyorum bu yazıda. Gerçekten çok sık görmediğim bir manzaraydı benim.
Gotik rapçi grubundan bahsedeyim. Bunu okuyan 'milletin tarzı da bunu mu germiş' diyosa, beni geren onu mu germiş?
Şimdi bunlar bi grup geldiler. Benim ilk gözüme batan, sanırım onların elebaşı idi. Saçları kısaydı ve yağlıydı. Tepesi mor-pembe-mavi-beyaz gibi bir renk bulamacı içindeydi, altları ise yurdum insanının çoğu gibi kahverengiydi. Ancak vücudunda o saç rengi ve esmer teni dışında, yurduma ait başka hiçbir iz yoktu. Gözleri çok mat bir mavi lensle renklendirilmişti. O kadar yapmacık duruyordu ki, mavi vazoyu yuvarlak şeklinde kesip taksa daha farklı olmazdı. Emolara daha özgü, dudağının yan tarafının altında -oranın tam neresi olduğunu kestiremiyorum, ama bence siz anladınız- bir piercing vardı. Buraya kadar tasvir ettiğim kısmın gotik tarzla bir alakası yok, ancak devamı geliyor. Elleri siyah ojeliydi ve dantelli eldiveni vardı, benimkinin aynısı. Kurukafalı dantelli mantelli bi' elbisesi vardı. Botları vardı, bağcıklı topuklu. Kafası olmasa gotik olabilirdi. Bide Ceza'da coşkuyla "Fark Var!" diye bağırmasaydı!
O kadar gülünçler ki. Neden kimse onlara görünüşle olmayacağını anlatmamış bu işin? Böyle yaklaşık bi 5 kişilerdi. Biri erkekti yalnızca ve o çok iri, çok şişmandı. Tahminimce dışlanmış o biraz. Kenara itilmiş. Yufka yürekli kızlarımız bunu yanına alıp biraz gotikleştirip baş kankaları, belki de korumaları ilan etmişler. Bu kanıya gözüne sürdüğü göz kaleminden yola çıkarak ulaştım.
Bir ara yere çömdü bunlar böyle. Sigaralarını yaktılar. Ben 15 yaşında olduklarını düşünmüyorum, daha küçük olabilirler. Ağızlarından çıkan sigara dumanına bakarak, çakma-gotikliklerini kanıtlama çabasına giriştiler. Melankolik oldular. Bu sıradaCeza sahnede olduğundan, üşenmeyip izledim sevgili dostlar, evet. Hepsi otururken, biri ayaktaydı onların takımından. Bileği çok ince olan bu kızın orta parmağı hiç inmedi. Bedenini öne iterek, hareketini tekrar tekrar yaptı, ki sahneye dönük bile değildi. Seyircilere stripşov tarzı bir şeyler çağrıştırdığından emin olduğum hareketlerinden tiksindim. Zira, bana da öyle çağrıştırdı.
Böyle tipler vardı işte.
Ama bunun yanısıra, Zeppelin poları giymiş bir genç de gördüm. Eridim. Stairway To Heaven yazıyodu hala üstünde. Bu da çok ironik.
Konserlerden falan bahsetmiyorum, onlar sıradandı. Şebo'nun sadece kafasını gördük, evet. Kıç kıça milletle, Ceza fanlarıyla. Hoş bir deneyim değildi.
Ben daha çok konser tiplerine değineyim diyorum bu yazıda. Gerçekten çok sık görmediğim bir manzaraydı benim.
Gotik rapçi grubundan bahsedeyim. Bunu okuyan 'milletin tarzı da bunu mu germiş' diyosa, beni geren onu mu germiş?
Şimdi bunlar bi grup geldiler. Benim ilk gözüme batan, sanırım onların elebaşı idi. Saçları kısaydı ve yağlıydı. Tepesi mor-pembe-mavi-beyaz gibi bir renk bulamacı içindeydi, altları ise yurdum insanının çoğu gibi kahverengiydi. Ancak vücudunda o saç rengi ve esmer teni dışında, yurduma ait başka hiçbir iz yoktu. Gözleri çok mat bir mavi lensle renklendirilmişti. O kadar yapmacık duruyordu ki, mavi vazoyu yuvarlak şeklinde kesip taksa daha farklı olmazdı. Emolara daha özgü, dudağının yan tarafının altında -oranın tam neresi olduğunu kestiremiyorum, ama bence siz anladınız- bir piercing vardı. Buraya kadar tasvir ettiğim kısmın gotik tarzla bir alakası yok, ancak devamı geliyor. Elleri siyah ojeliydi ve dantelli eldiveni vardı, benimkinin aynısı. Kurukafalı dantelli mantelli bi' elbisesi vardı. Botları vardı, bağcıklı topuklu. Kafası olmasa gotik olabilirdi. Bide Ceza'da coşkuyla "Fark Var!" diye bağırmasaydı!
O kadar gülünçler ki. Neden kimse onlara görünüşle olmayacağını anlatmamış bu işin? Böyle yaklaşık bi 5 kişilerdi. Biri erkekti yalnızca ve o çok iri, çok şişmandı. Tahminimce dışlanmış o biraz. Kenara itilmiş. Yufka yürekli kızlarımız bunu yanına alıp biraz gotikleştirip baş kankaları, belki de korumaları ilan etmişler. Bu kanıya gözüne sürdüğü göz kaleminden yola çıkarak ulaştım.
Bir ara yere çömdü bunlar böyle. Sigaralarını yaktılar. Ben 15 yaşında olduklarını düşünmüyorum, daha küçük olabilirler. Ağızlarından çıkan sigara dumanına bakarak, çakma-gotikliklerini kanıtlama çabasına giriştiler. Melankolik oldular. Bu sıradaCeza sahnede olduğundan, üşenmeyip izledim sevgili dostlar, evet. Hepsi otururken, biri ayaktaydı onların takımından. Bileği çok ince olan bu kızın orta parmağı hiç inmedi. Bedenini öne iterek, hareketini tekrar tekrar yaptı, ki sahneye dönük bile değildi. Seyircilere stripşov tarzı bir şeyler çağrıştırdığından emin olduğum hareketlerinden tiksindim. Zira, bana da öyle çağrıştırdı.
Böyle tipler vardı işte.
Ama bunun yanısıra, Zeppelin poları giymiş bir genç de gördüm. Eridim. Stairway To Heaven yazıyodu hala üstünde. Bu da çok ironik.
Bu da böyle bir blog olsun.
Merhaba.
Önceden bikaç kişi açtığımız bir bloğun tadı damağımdadır hala. Ama kesmiyor, neyleyeyim.
O blog -ki hoştu o da- öyle kalınca, Deniz dedim, sen bitane daha blog aç. Taptaze farkına vardığın her şey burda bulunsun. Arşiv olsun. İçimde kalmasın. Güzel olsun.
Ki oldu da. Buraya karalayacağım her şey benim için çok önemli değil belki, ama hoş şeyler olacak. Ayrıca 'karalamak' gibi, benim oldukça derin ve manidar bulduğum bir kelime de klavyede yazınca bu denli eğrelti durabilir!
Yazmak benim için hep güzel bir şeydir - desem deee, reklam izlenimi verdiğim için kapatıyorum çenemi. Ne o öyle 'Ben yazmadan duramam. Susuz kalmış çiçek gibi olurum.' ayakları. Yok öyle bi dünya.
Bu da böyle kısa, dandik, kopuk kopuk bir giriş yazısı olsun. Diğer yazılarda sizi gülümsetebilmek dileğiyle.
Önceden bikaç kişi açtığımız bir bloğun tadı damağımdadır hala. Ama kesmiyor, neyleyeyim.
O blog -ki hoştu o da- öyle kalınca, Deniz dedim, sen bitane daha blog aç. Taptaze farkına vardığın her şey burda bulunsun. Arşiv olsun. İçimde kalmasın. Güzel olsun.
Ki oldu da. Buraya karalayacağım her şey benim için çok önemli değil belki, ama hoş şeyler olacak. Ayrıca 'karalamak' gibi, benim oldukça derin ve manidar bulduğum bir kelime de klavyede yazınca bu denli eğrelti durabilir!
Yazmak benim için hep güzel bir şeydir - desem deee, reklam izlenimi verdiğim için kapatıyorum çenemi. Ne o öyle 'Ben yazmadan duramam. Susuz kalmış çiçek gibi olurum.' ayakları. Yok öyle bi dünya.
Bu da böyle kısa, dandik, kopuk kopuk bir giriş yazısı olsun. Diğer yazılarda sizi gülümsetebilmek dileğiyle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)