30 Ağustos 2010 Pazartesi

Film: The Boy In The Striped Pajamas (2008)



imdb puanı: 7.8


Çok çarpıcı bir Yahudi propagandasıyla karşı karşıyaydık, evet. Nazi Almanyası'nı eleştiren o bir dizi film gibi. Ama itiraf ediyorum, salya sümük ağladım. Zaten her filmde ağlarım nerdeyse -Harry Potter buna dahildir mesela- ama bu film ağlamayı hak ediyordu canım!
Lupin'imizi pis asker rolünde görüyoruz. Gerisini de tanımıyoruz. Ama finali çok iyi noktalanmış, amacına yeterince ulaşmış bir film diyorum. Tebrik ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.

Frida goool goool gooool!







Allam sen aklıma mukayet ol. Hayatımda görüğüm en güzel insan dantellere bürünmüş. Bayılıcaaaam.

Okumak.

* Şu an okumak için o kadar çok sebep var ki: Para, kariyer, şöhret... Ama bence kızlar için en makul sebep, ağdacı olmak istememek. Sırf ağdacı olma ihtimalimi en aza indirgemek için okuyorum.

* Ya bu millieğitimin yaptıklarından ben bıktım. Şimdi onlar bilmeden, şu ben denizi bir çıkmaza daha sürüklediler. Veriyolar kitapları abi elimize, üzerinde bir çizik dahi olmayan bir kimya kitabı mesela. Şimdi sene bitti, ben bunşları napsam diye düşünüyorum. Gıcır gıcır kitap yau. Fakire de verilmez. Mübarekler zengine fakire veriyo zaten bok gibi kitabı. Of. Nasıl bir açmaz bu Tanrım.

* Bi önceki yazımda biraz derdim var demişim ya. Yok, benim çok fazla derdim var. İlk arkadaş buluşmasında sigara işcem. Yok yok şaka, işmiycem. Ama içsem içilir.

* "Gururluyuz Güçlüyüz, Ankaragüçlüyüz" Geçmişe duyduğum özlem içerisinde kesinlikle en çok beni kendine çeken kısım.

29 Ağustos 2010 Pazar

Çüş.






İlan ediyorum, bu kız benim gördüğüm en güzel kızdır, bayandır, insandır falan.

Gece Güneşi

* Bilen bilir, benim bir romanım var; Gece Güneşi. Geçen sene Türkçe proje ödevi için yazmıştım kendisini. Konusu ise bi' hoş, ama burda deşifre etmeyi düşünmüyorum. Rezilliğimi belli etmemek adına. Yeni eğitim öğretim yılına tam gaz bir düzen içidne girebilmek için, bütüm kütüphanemi ve bilimum kırtasiye malzemesi bulunan dolaplarımı boşalttım. O romanı buldum. Romanın kapağı bile vardı. Berfin yapmıştı onu. Ben Littleflair'dim görünüşte. Evet, evet. Kitap karakterlerinden biriydim. Onu bulup okuyunca, yaşadığım şeylerin boktanlığıyla bir kere daha yüz yüze geldim. Ama zırlamadım. Kendimi feleğin çemberinden geçmiş gibi hissediyorum çünkü. Nerdeyse kötü alışkanlık edinecek kadar derdim var gibi. Yok lan abarttım, daha o kadar yok. Ama biraz da var hani.

* Ben hep basketbola, basketbolcuya ilgi duydum. Şu an karar verdim de, basketbolcuyla sevgili olmak ne deli olur. Çünkü öyle büyük birisinin benim gibi küçük birini sevmesi fikri çok cazip, dimi? Sübyancı RP karakteri isteğimin temelinde de bu yatıyo aslında.

* Şu an Aeon Flux diye bi film izleniyo TV'de. Charlize Theron siyah saçlı olunca çok taş olmuş.

* Bi sitede daha dikiş tutturamadım. Mitoloji RP sitesindeyim an itibariyle. Bakalım nolcek.

27 Ağustos 2010 Cuma

Film: Taxi Driver (1976)


Evet, bu blogda engin tecrübe, tavsiye, fikirlerimi patlaştığım ilk resmi yazıyla başlamak istiyorum. Selamlarım herkesi.

Taxi Driver.
IMDB puanı: 8.6
Oyuncular: Robert De Niro, Jodie Foster.
Yönetmen: Martin Scorsese

Filmin kapağını ilk gördüğümde, yaşadığım duygu selini size anlatamam. Robert De Niro taptaze, gerçek anlamda karizmatik. Zayıf. Hatta cılız. Jodie Foster direk bücür. Daha da taze. Kıyafeti göz alıcı. Ve bu ikilinin bulunduğu bir film işte, ne beklediğimi az çok tahmin edebilirsiniz. Filmi teknik sorunlardan ötürü dublajlı izledik. Evet, fena hata, biliyorum. Ama inanın bana, filmin tüm boktanlığını örtbas edecek kadar çok eğlendirdi bizi. Evet, boktandı. Jodie Foster filmin yarısında yoktu zaten, nerdesin be abla modunda onu beklemeye koyulduk bi' yerden sonra. IMDB puanını, bu iki güzide insanın fanlarının falan sağladığını düşünüyorum. Zaten boktan olduğundan, dublajlı izlemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle arkadaş grubuyla izlemenizi, son 10 dakikada kahkahalarınız ve hayatınız boyunca unutmayacağınız geyiklerle baş başa kalmanızı istiyorum.



15 Ağustos 2010 Pazar

tumblr

Tumblr dediğimiz şey bana zor geldi, kendi bloğumun ağas olmaya karar verdim. Bi haltyazamadım orda. Dikişi tutturamadım. Sevgili blog, senin pabucunu dama attığım için çok çok özür dilerim.

Şu an başka bir bilgisayarda, bir dizüstünde, yazmaktayım bu satırları. (Oha bu cümle tam tatil anlatanların cümlelerinden oldu.)

Bu yaz bok gibi. Evet söylemekten çekinmiyrum. Bok gibi. İyice asosyalim. İyice ergenim. Bunun yanı sıra çevremdeki insanlar benden daha ergen. Habire flörte kafaları çalışıyor.Oha flört dedim. Yok abi bence ben ergen değilim, bildiğin 50lerimdeyim.

Uzun lafın kısası, bu tatilden de umduğumu bulamadım. Bilgisayarıma kavuştuğumda daha ayrıntılı yazacağım bunlar. Hadi adios.